Hızlı bir şekilde değişen küresel sistemde, üretime bakış ve bunların maliyet analizleri de aynı hızda değişmektedir. Rekabet yoğun dönemlerin en hızlısını yaşadığımız son yıllara damgasını vuran Endüstri 4.0 tanımlarında bile her şeyin dikkatle analiz edilerek sonuçlandırılması gerektiği görülmektedir. Veri yönetiminin, bilgi süreç takiplerinin, sonuca verimli bir şekilde ulaşabilecek üretim tasarımlarının ve bunları satışa ulaştıran sistemlerin tümünde bahsi geçen hız kavramının etkinliği görülebilmektedir.

Dünya, hem ekonomik, hem de insan hareketleri açısından oldukça sancılı bir dönemden geçiyor. Son yıllardaki fiziksel sıcak savaşların, terör ve benzeri eylemlerin yansıttığı sonuçlarda, ekonomik krizler ve yapısal sistemleri bozucu birçok etkiyi görmekteyiz. Neredeyse her 10 yılda bir tekrarlanan nitelik gösteren ekonomik krizler artık alışılagelmiş klasik uygulamalar ile atlatılamamakta, farkındalık yaratılmayan veya farklı olunamayan her alanda çöküşleri de beraberinden getirmektedir.

Kullanmakta olduğumuz uygulamaların hatta inovasyon kavramlarının bile oldukça yüksek hızda değişime uğradığı bilinmektedir.

Türkiye ekonomisinde 2018 yılının Ağustos ayından başlayıp 2019 yılının son günlerine kadar etkisini her alanda hissettiren kontrolsüz fiyat artışlarının ve yükselen enflasyonun baz etkisi ile mevcut maliyetlerde yaşanan ve beklenmeyen maliyet artışları her sektörde tüm sorunları açığa çıkarmış ve giderilemeyecek tahribatlar yaratmıştır. Türkiye ekonomisine çift haneli ve artarak yükselen bir enflasyonunun yarattığı bu baz etkisinin giderilmesi için ekonomi yönetiminin ele aldığı ve uygulamaya koyduğu birçok tedbir veya sistemlerin bile maliyetleri dengeleme açısından çok olumlu sonuçlar yaratamadığı görülmüştür. Enerji maliyetlerindeki artış , ithalat sistemlerindeki kur baskısı ve aşırı maliyetleme sorunları birçok firmanın konkordato şemsiyesi altına girmesine ve hatta iflaslarına kadar gidebilmiştir.

1974, 1980, 1994, 2001, 2008 ve ilerleyen birçok yılda ekonomik zorlukların darbe niteliği taşıdığı düşünüldüğünde, oldukça fazla işletmenin bu dış unsur baskısına dayanamadığı ve çökme aşamasına geldiği hepimizin bildiği bir gerçektir. Üretici(sanayici) fiyatlarının, yani ÜFE kısaltması ile tanımlanan üretici-fiyat enflasyonun, 2015 yılında %5,27,  2016 yılında %4,30,  2017 yılında %15,8,  2018 yılında %21,48 ve 2019 yılının 11 ayında ortalama olarak %17,5 oranlarında değere ulaşması maliyetlerin dikkatle gözetilmesini gerektirmiştir.

Görüleceği üzere son beş yılda ortalama olarak % 5,27 den % 17,5 seviyelerine çıkan üretici fiyat enflasyonu tüm girdilerdeki önemli artışlardan kaynaklanmıştır. Döviz kurlarındaki aşırı yükselme, buna dünyadaki enerji ve emtia fiyatlarındaki artışı da göz ardı etmemek gerekmektedir.

Son çeyrekte hız kesmesine karşın, döviz fiyatlarının TL karşısındaki artışı, bunun sanayici-üretici fiyatlarına maliyet enflasyonu, devamında da tüketicinin önüne tüketici fiyat artışı olarak gelmesi kaçınılmaz olmaktadır.

Bu gerçekler karşısında yadsınamaz olan bir durum da maliyetlerin minimize edilmesi olacaktır.

İşletmeleri yönetenler; fiyat belirleme, kârlılık analizi yapma ve genel giderlerin kontrolü gibi bir dizi amaçla ilgili olarak yerinde ve doğru karar verebilmek düşüncesiyle neyin ne kadar maliyet taşıdığını bilmek isterler. Buradaki temel amaç işletme maliyetlerini kontrol edierek ürün veya hizmet satışındaki rekabetçi fiyatları yakalamak olacaktır.

İşletmelerin rekabet üstünlüğü için kaliteli ve yeni ürün tasarımları gibi çalışmaların ön planda olduğu bilinen bir gerçektir. Bunun için nitelikli işgücü ve kaliteli hammadde ve kaliteli ürün üretilebilmesi için işletmelere tedarik sağlayan her bir kesimle yakın işbirliği yapılması gerekmektedir. Üretim yönetimi, kurumsallaşma ve teknik bilgi ihtiyacının devamlı olarak sağlanmasıyla, sürdürülebilir ve kontrol edilebilir değerlere sahip olunacağı görülmektedir.

Ülkemizde uygulanan sosyo-ekonomik politikalar, jeopolitik yapımızdan ötürü meydana gelen ve beklenmeyen nitelik arz eden gelişmeler, maliyetlerimizi ölçülebilir, kontrol edilebilir ve yönetilebilir bir durumda değerlendirmemizi gerektirmektedir. Bu sistemlere insan kaynağındaki maliyet sorunları da katılmalı, çalışanların işletmeye maliyet analizleri verimlilik ve başabaş noktaları hesaplanarak düşünülmelidir. İşletmelerin makine dairesi niteliği taşıyan insan kaynağındaki maliyet artışları ve bunların işletme verimliliğindeki değer ölçümleri performans yöntemleri ile ölçülmelidir. Değer düşüklüğü belirlenen işgörenlerin daha verimli hale getirilmesi için eğitim ve benzeri destek unsurları ile beslenmesi gerekmektedir.

Küresel sistemdeki gelişmiş ülkelerin ticari yaşam eğrilerine bakıldığında en önemli kavramlarının sürdürülebilirlik olduğu görülmektedir. Oysa Türk ticari yaşamında sürdürülebilirlik kavramlarının çok önemsenmediği bilinmektedir. Nitelik olarak yapılan birçok işte uzun vadeli düşünme mantığının olmadığı, yerine kısa vadeli ve pratik çözüm öneren sistemlerin varlıkları ile beraber etkinliklerini arttırdıkları görülebilmektedir.

Marka yönetimi ve gelecek tasarımı gibi uğraşılarda tüm çevrim değerlerinin uzun vadeli olduğu düşünüldüğünde bu çalışmaların tüm eksenlerinde maliyet kontrol düşüncesi hakim olmaktadır.

Özellikle üretim esaslı çalışmaların tasarlanmasında ve gerekirse yeniden tasarlanan üretim maliyet endekslerinde en etkin çözümlerinden biri (JIT) tam zamanında sistemi olduğu gerçeği vardır. Yazımızın en başında belirttiğimiz gibi, zamana dayalı ve rekabete uygun hız limitlerine uygun üretim sonuçları alınamıyorsa maliyet kontrolü, hatta maliyet düşüşü oluşmayacaktır. Finansal ortamlarda ve literatürde bunu adına valör yönetimi denmektedir.

Maliyet düşürme yöntemlerine ilişkin yapılacak yeni uygulamalarda üretim birimlerinin her birinin kendi maliyetlerini yönetebilen, hatta sonuç üreterek karlılığa direkt etki edebilecek yapısal düzenlemeleri uygulayabilecek seviyede oluşturulması gerekecektir.

Bu tür yapısal anlayışların, değer oluşturmayan faaliyetlerin azaltılmasını da amaçlayarak pek çok alt bileşenlerin yönetilmesini sağlayacaktır. Her bir birim bir hücre olduğu mantığı ile hareket eden bu tür sistemlerde ‘’Tam zamanında’’ kavramı maliyetleri minimize etmesi yansıra işletme performansını da göstermektedir. Anlayışın diğer bir bileşeni de maliyet süreçlerindeki yapısal değişimlerinde yönetme ve yönetilme kavramlarına da bakış açısı kazandırmaktadır. Çünkü her bir süreç tasarımında üretimin planlaması, hücre üretimlere göre yapılandırılması ve bunların yönetimi de sorumluluk kavramlarında gelişmeler sağlayabilecek, kardan ve benzeri değerlerden sorumlu tüm işletme çalışanların aidiyet sorununu da çözebilecektir. Bu konuda yapısal değişim yapabilen birçok işletmede merkezi kontrol sistemleri ile birlikte yürüyen ünite veya hücre yapıları daha net başarılar elde etmektedirler.

İşgörenlerin her birinin sorumluluk alanlarında yer alan kar merkezlerindeki artış eksilişlerin de genel yapının uzun vadeli olup olamayacağını da belirleyebilmektedir.

Netice olarak, kontrol edilebilen ve yönetilebilen maliyet hareketleri verim ve kalite açısından işletmelerin kalıcı değerlerini oluşturacaktır. İşletme sahip ve yöneticilerin uzman kadrolara daha fazla önem vererek liyakat kavramlarını da ihmal etmeyerek sağlayacakları yetenek yönetim sistemleri, gözlenemeyen birçok maliyet unsurunu da yok edebilecektir.

İnsan yapılanmasına ve eğitilmiş iş gücüne önem veren işletmelerde daha az rastlanan ‘’Aşırı Maliyet Kontrolsüzlüğü’’ bir anlamda kar merkezi olarak değerlendirilmelidir.

İşletme verimliliğinin yalın üretim sistemlerinden geçtiğini kavrayan, işgücünün her kademesinde eğitime önem veren, aidiyet duygusunu ön planda tutmaya çalışan işletmelerdeki kayıpların aza indirgendiği de unutulmamalıdır.

Saygılarımla

Sinan Bayraktar

Ekonomist -Akademisyen-Yazar

No responses yet

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir